TEHLİKELİ KIZLAR//ABİGAİL HAAS




Uzun süren bir aradan sonra ilk defa bir gerilim kitabına el attım diyebilirim,aslında hedefim Sherlock Holmes serisine başlamaktı ama neye niyet neye kısmet,yaa:D
Öncelikle kitabı çok beğendiğimi söylemek istiyorum.Beklentilerimin dehşetengiz üstünde bir kitap oldu,arka kapaktaki "Lisedeki son yılları bitmişti." cümlesiyle,tamam dedim,bir avuç dolusu ergenin saçma sapan tavırlarıyla dolu,kendini Sherlock sanan tek hüceli bir dedektif,Hannibal Lecter'in vasisi olarak anıldığını sanan gevşek bir katil hikayesiyle karşı karşıyayım dedim.Şimdi,o laflarımı usulca geri alıyorum.Kitap önce bir prologla-cinayet şikayeti ve polisle yapılan telefon konuşması- başlıyor.Ardından geçmişe gidip,Elise-kurban- ve Anna'nın-başkarakterlerden biri- bir kulüpteki durumları Anna'nın gözünden anlatılıyor.Ardından duruşma,sorgu anına yani şimdiye gdiliyor ve son olarak tekrar geçmişe dönülüyor.Mekanlar,değişiyor,karakterler gelip geçiyor,hikayeye yalan yanlış izler bırakıyorlar tüm karakterler de.Özellikle Anna.Kitabı onun gözünden,iç sesinden okusak da,iç sesine bile bazı şeyleri söylemediğini öğreniyoruz,ki karşısındakiler de bu kızdan tam olarak doğru şeyleri söylemesi isteniyor.Gerilim ve polisiye kısmını bir kenara bırakırsak beni ciddi bir şekilde rahatsız eden tek bir kısım vardı.Tate.Anna'nın erkek arkadaşı,kasabanın?bölgenin?şehrin? gelecekteki başkanı ve okulun en parlak ve zengin çocuğu.Başlarda Anna'ya beslediği karşılıkısz sevgi benim,iki karakteri de tekrar sorgulamamı sağladı fakat bunu neden yaptığı sebebine hala ulaşabilmiş değilim."ONUN DA BİR KALBİ VAR,ONDAN OLABİLİR Mİ ACEBA?" sorusu benim de beynimi kitabın belirli bir yerine kadar meşgul etti fakat o bölümü okuduktan sonra dedim ki,bu karakter de ölü.Ama kendini soruşturmadan baba parasıyla kurtardı diyebilirim,açıkçası kurtarış şekli değil de,daha çok cinayetten birkaç saat sonra dedikleri ve tavırları zekasını bana kanıtladı diyebilirim.Hakkını yememek lazım şimdi,suçlu olmadığı belli,geleceğini kurtarma derdinde ve o şehirdeki tüm polis departmanlarını alacak kadar parası var.Niye yapmasın ki?
Buradan da para her şeyin çözümüdür sonucunu çıkarmanın yerinde olduğunu düşünüyorum fakat o da yine belli bir yere kadar.Paranın kurtaramadığı tek şey:sağlık.Hani,bir şekilde ilaçlarla ayakta kalabilirisin ama ölüm,hadi onu da çözmeye çalış bakalım parayla.İnsan icadı,saçma sapan bir şeyi Azrail'e canının karşılığında teklif ediyorsun.Çok uzattım bir U dönüşü yapıp Anna'ya dönüyorum.Sağlık,para,Anna'nın annesi ve hazin son:meme kanseri.Kitapta bu durum Elise ve başkarakterimizin dostluğunu pekiştirmek için kullanılmış çünkü "erkek arkadaş" Tate,annesinin kanser ilaçlarını bırakmak isteyip kendini ölüme terk ettiği sırada sinir krizinden nasibini almış Anna'nın yanında değil,annesinin cenazesinde bile yanında değil.Bu da ilişkinin ihanete ne kadar açık olduğunu gösteriyor.Zor zamanlarda Anna'nın yanında olan Elise'in gizemli öldürülüşünün arkasında yatan gerçeği öğrenmek için hiç bu kadar hevesli olmamıştım,hatta hiçbir cinayeti bu kadar soluksuz okumadım diyebilirim.Yazar ilk 300 sayfada da götürmüş hikayeyi ama o son 50'nin tadı bambaşkaydı.Her bölümde bomba üzerine bomba!Kısacası,alın ve okuyun derim.Uzun zamandır hiçbir kitaba 5/5 vermemiştim ama bu enfes parça benden tam puan aldı.
.
.
.
.
.
SPOİLER
Sonda katlin adının herhangi bir cümlede geçmemesi beni oldukça şaşırttı fakat Anna'nın olduğundan kesinkes eminim.Özellikle Elise'in mezarının başına,ellerinde çiçeklerle o "Ben kazandım." deyişi...ve kitabın sonundaki ihanet senaryosu.Canım Anna'cığımın o iğrenç sahneye tanık olması.Gerçekten cinayeti destekler nitelikte.Cinayet silahı bıçaktaki,Tate ve Anna'nın parmak izleri de bunu kanıtlıyor.Anna o sahneden sonra sinirden delirmiş bir şekilde mutfağa gidiyor,gözüne ilişen ilk vahşet saçan aleti alıyor ve BOM!Baskın!Elise'in üzerine yürüyor fakat Tate izin vermiyor,bıçağı almaya çalışıyor ama başarısız oluyor.VE HAZİN SON!Sorgulamada da sessizliğini Tate'in korumasının sebebi kendini korumak istemesi olabilir ya da Tate yokken Elise'in işi görülmüş olabilir.Anna'ya da hayran kaldığımı belirtmek isterim.Otomatik Portakal-Alex Delarge'dan sonra en pskopat karakter olmaya aay benim için.Hani,bir insan hiç mi renk vermez,hiç mi kendini sorgulamaz en yakın arkadaşını öldürdüğü için?İşte,Anna sorgulamıyor.Aşağıda Anna'nın İngilizce ödevi için yazdığı bir şiir var.Ben bayağı etkilendim.Size de hem kitabı hem şiiri okumanızı tavsiye ederiim:)

"Kelimelerim adeta bir silah,
Kesebilirler seni cam gibi.
Ya da boşlukları ve çatlakları düzeltebilirler,
yatıştırabilirler
tıpkı damlayan bal gibi
Tatlı ve güvenli.
Ya da kalbini söküp atabilirler.
Adımı solgun tenine kazıyabilir,
kanından dizeler yazabilirler.
Ne söylediğine dikkat et arkadaşım.
Kelimelerim benim en güçlü silahım."


Yorumlar

Popüler Yayınlar